Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, su azlığı sınıfına giren ülkeler arasında yer alan Türkiye’nin kişi başına yıllık su tüketiminin 1.313 metreküp olduğunu hatırlatarak, “2030 yılına kadar ülke nüfusumuzun 100 milyona varacağı tahmin edildiğinde kişi başına kullanılabilir su miktarımız 1.120 metreküpe düşebilir ve ülkemiz suyu kıt ülkeler sınıfında yer alabilir. Su kaynakları ülkelerin en önemli doğal zenginlikleri arasında bulunuyor. Suyu tasarruflu kullanmak durumundayız” dedi.
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla yaptığı görüntülü basın açıklamasında su varlığı, kullanımı ve deprem bölgesindeki tarımsal sulama hakkında değerlendirmelerde bulundu. Birleşmiş Milletler-Su (UN-Water) tarafından organize edilen 22 Mart Dünya Su Günü kutlamalarının bu yıl “Ortaklıklar ve İşbirliği Yoluyla Değişimi Hızlandırmak” temasıyla gerçekleştirildiğini ifade eden Bayraktar, açıklamasına şöyle devam etti:
"Belirlenen tema ile su ve temiz suya ulaşım için artık hızlı hareket edilmesi gerektiği, bu konuda kişi, aile, toplum ve devlet olarak herkesin üzerine düşeni yapması gerektiği belirtiliyor. Dünya Su Konseyi suyun dünya genelinde giderek azalan bir kaynak olduğunu, 2,2 milyar kişinin suya ulaşamadığını, 4,2 milyardan fazla insanın ise temiz su bulamadığını bildiriyor. Dünyada toplam su miktarı yaklaşık 1 milyar 4 milyon kilometreküptür. Bu miktarın yüzde 2,5’i nehir ve göllerde tatlı su olarak bulunuyor. Tatlı suyun ise yüzde 69,5’i buzullarda, geri kalanı ise göller ve nehirlerdedir. Ülkemizin ise 18 milyar metreküp olarak belirtilen yer altı su potansiyeli ve 94 milyar metreküp yüzey suları ile birlikte yılda 112 milyar metreküp tüketilebilir su potansiyeli vardır. Dünyada nüfus artışına paralel olarak artan gıda ihtiyacı ile birlikte tarımsal su ihtiyacı da artıyor. Tarımsal ve evsel su talebinin artması yanında gelişen sanayi sektöründe de su talebinin artması su kullanımında sektörler arasında rekabete yol açıyor.”
“Su tasarrufu sağlayan basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması için teşvik ve hibeler artırılmalı”
Suyun önemine değinen Bayraktar, “Günümüzde dünya genelinde tarımsal arazi alanını artırmak yerine, birim alanda daha fazla ürün alma düşüncesi hâkimdir. Bunu sağlamanın yollarından en önemlisi üretimde yeterli su kullanımıdır. Ülkemizde ise üzerinde tarım yapılabilecek arazilerin hemen hemen tamamı kullanıma açılmıştır. 2022 yılı verilerine göre ülkemizde ekonomik olarak sulanabilir 8,5 milyon hektar (brüt) tarım arazisinin 6,96 milyon hektarında sulama altyapısı tamamlanmış durumdadır. 1,54 milyon hektar alanda ise sulama altyapısı tamamlanmamıştır. Net sulanan alan ise yaklaşık 5,9 milyon hektardır. Yine 2022 yılı verilerine göre DSİ sulamalarında kapalı sistem sulama yapılan net alan 1,5 milyon hektardır. Bu veriler ışığında ülkemizde sulamaya açılan alanların büyük bir kısmında hala geleneksel yüzey sulama yöntemleri uygulandığı görülüyor. Salma, tava ve karık sulama yöntemleri ile sulanan alanlarda yaşanan çok düşük su uygulama randımanları nedeniyle su kaynakları etkin kullanılamamakta ve çevre problemleri ortaya çıkmaktadır. Günümüzde sınırlı su kaynaklarının tüm sektörlerde çevre ile uyumlu bir şekilde etkin kullanılması gerekiyor. Yüzey sulama yöntemlerinin seçimi; sulama şebekesinin altyapı yetersizliği, eksik yayım faaliyetleri, ekonomik nedenler veya su kullanıcılarının tarımsal uygulamalarda tercihini geleneksel yöntemlerden yana kullanmasından kaynaklanıyor. Ülkemizde halen daha olması gerektiği seviyeye gelemeyen ve önemli bir miktarda su tasarrufu sağlayan basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması için teşvik ve hibeler artırılmalı, üreticilerimiz açısından daha cazip hale getirilmeli ve modern sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması için gerekli çalışmalara ağırlık verilmelidir.”
“Üreticilerimiz daha az su isteyen ürünlere yöneliyor, yetersiz sulamaya bağlı verim düşüklüğü ise tüketici fiyatlarına olumsuz yansıyor”
Yetersiz sulamanın kötü sonuçlar meydana getirebileceğini dile getiren Bakraktar, “Ülkemizde ve dünyada iklim değişikliğinden dolayı meydana gelen yağışların normallerin altında gerçekleşmesi su arzını önemli ölçüde etkiliyor. Neticede ev, sanayi ve tarımda suya erişim sekteye uğruyor. Hidrolojik kuraklık sonucu göller ve akarsular kuruyor, barajlarda su seviyeleri azalıyor, yeraltı su seviyeleri geriliyor, içme suyu konusunda dahi endişeler yaşanıyor. Yeterli sulama yapılamaması durumunda ise birçok üründe verim kaybı yaşanabiliyor. Su yetersizliği ürün tercihlerini de etkiliyor, üreticilerimiz daha az su isteyen ürünlere yöneliyor. Bilinçsiz ve yetersiz sulamaya bağlı üretim düşüklüğü gıda arzının gerilemesine neden oluyor ve neticede ise yaşanan bu olumsuz durum tüketici fiyatlarına olumsuz yansıyor” ifadelerini kullandı.
“Depremler tarımsal sulama suyumuzu etkiledi”
Depremlerin sulama faaliyetlerine de etki ettiğini söyleyen Bayraktar, şöyle konuştu:
“6 Şubat ve akabinde gerçekleşen depremler nedeniyle felaketin tarıma etkisi gün yüzüne çıkmaya başladı. Bu etkilerden birisi de deprem bölgelerinde tarımsal sulamada yaşanan sorunlardır. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının 2023 Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri Raporu’na göre deprem bölgesindeki iller ülkemizin su kaynakları bakımından en zengin havzalarından olan Seyhan, Ceyhan, Asi ve Fırat havzalarında yer alıyor. Türkiye’nin havza yağış alanının yüzde 30’u, yıllık akış miktarının ise yüzde 39’u bu havzalarda gerçekleşiyor. Bölgede 2021 verilerine göre DSİ tarafından inşa edilen depolamalı baraj ve HES sayısı 110’dur. Söz konusu barajların brüt sulama alanı ise 2,1 milyon hektardır. 2022 yılında ise deprem bölgesi içerisinde 140 adet baraj ve 234 sulama tesisi bulunuyor. DSİ tarafından hesaplanan deprem bölgesinde depolama, taşkın kontrol, sulama ve bölge müdürlüğü tesislerinde meydana gelen tahmini hasar 19,5 milyar liradır. Ülkemizin en büyük baraj ve göletleri arasında bulunan bölgedeki 14 baraj ve gölete ilişkin hasar 2,7 milyar lira olarak tahmin ediliyor. Buna karşın deprem nedeniyle ilk etapta söz konusu 140 barajda yapılan incelemeler sonucunda acil müdahaleyi gerektirecek bir duruma rastlanmaması sevindiricidir. Ancak deprem bölgesinde bazı il ve ilçelerde tarımsal sulamanın, iletim hatlarının ve pompa istasyonlarının hasar alması nedeniyle tarımsal sulama yapılamaması bölgede tarımsal üretimi sekteye uğratacaktır. Diğer taraftan kendi imkânları dâhilinde yer altı suyu kullanan çiftçilerimizin de su kuyuları ciddi hasar almış vaziyettedir. Barajların su seviyesinin de yeterli düzeylerde olmaması bu olumsuz tabloyu daha da ağırlaştırıyor. Sulama sezonunda sulamada kısıtlama yapılması yerine yeni sezona yetiştirmek üzere, deprem nedeniyle hasar alan sulama kuyularının tamir bakım ve onarımı ivedilikle yapılmalı, deprem bölgesinde de planlı bir şekilde yeni kuyuların açılmasına devam edilmeli ve hasar almamış baraj ve göletlerden pompalarla sulama ihtiyacı olan bölgelere su getirilmelidir. Ayrıca bir diğer önemli husus ise bölgedeki tüm ürünlerin ayrı ayrı değerlendirilerek alım garantisinin sağlanmasıdır. Sulama sıkıntısından dolayı kuruya ekilecek ürünlerde oluşacak gelir kaybını telafi edecek destekleme ödemesi yapılmalıdır.”
“Ülkemizde tarımda verimliliğin artması ve gelecek kuşakların gıda ihtiyacının garanti altına alınması için tarımda sürdürülebilirliğin sağlanması şarttır”
Alınabilecek tedbirlerle ilgili de konuşan Bayraktar, “Ülkemizde tarımda verimliliğin artması ve gelecek kuşakların gıda ihtiyacının garanti altına alınması için tarımda sürdürülebilirliğin sağlanması şarttır. Nüfus artışıyla beraber yükselen gıda talebi, küresel ısınma gibi tehditlerle birleşince ülke nüfusunun gıda güvencesinin sağlanmasını daha önemli hale getiriyor. Gıda güvencesinin tesis edilmesi ise tarımsal faaliyetlerde verimliliğin artmasına, ekonomik kalkınmanın devam etmesine, toprak ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimine bağlıdır. Sulama altyapısı tamamlanmamış alanların sulamaya açılması için GAP, KOP gibi büyük sulama yatırımlarını da içeren projelerin tamamlanması önem taşıyor. Gölet, baraj gibi sulama yatırımlarına ağırlık verilmeli, maliyetleri her geçen gün artan ve kâr oranı düşük kalan küçük işletme sahibi çiftçilerimizin tarımsal üretimden kopmaması sağlanmalıdır. Kuraklığa dayanıklı kültür bitkilerine verilen ürün bazlı destekler artırılmalı ve su ihtiyacı az olan kültür bitkileri teşvik edilmelidir. Yer altı sularının azalmasının önüne geçmek amacı ile üreticilere ek bir masraf getirmeden ruhsatsız kuyular ruhsatlandırılmalı ve yeraltı suları kuyularında üretimi azaltmayacak şekilde kullanım kontrol altına alınmalıdır. Modern sulama sistemleriyle, sulama oranları ve sulama randımanları yükseltilmelidir. Ayrıca sulanmayan alanlar sulamaya açıldığında, istihdamda artış sağlanacak ve bu sebeple kırsal alandan büyük şehirlere göç önemli ölçüde önlenecektir. Su hepimizi etkiliyor ve ilgilendiriyor. Bu nedenle herkes su konusunda dikkatli davranmalı ve müsrif olmamalıdır” diye konuştu.