Türk Radyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Can Çevikol, Türkiye’nin kendi olağan nüfus artışı dışında son yıllarda dış göçlerle birlikte nüfusunun daha da artış gösterdiğini belirterek, “Bu da radyoloji alanında da ihtiyacı artırmış durumda ve radyoloji klinikleri artık eskisinden daha yoğun şekilde çalışmaya devam ediyorlar" dedi.
Türk Radyoloji Derneği (TÜRKRAD) tarafından Antalya’da düzenlenen "43. Ulusal Radyoloji Kongresi", Antalya’nın Belek Turizm Merkezi’ndeki bir otelde gerçekleştirildi. Kongre bünyesinde düzenlenen değerlendirme toplantısında konuşan Türk Radyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Can Çevikol, bundan 100 yıl önce radyolojik görüntüleme teknikleri olarak röntgenlerin olduğunu hatırlattı. Gelinen 100 yıllık sürecin ardından ultrason tomografi, fiziksel tomografi, manyetik tomografi gibi birçok yöntemlerin radyoloji sahasına girdiğini ifade eden Çevikol, “Bunun yanı sıra özellikle son yıllarda dijital çağda teknolojideki gelişmelerle birlikte radyolojideki görüntülemeler de son derece gelişti ve değişti, yapay zekayla da farklı bir şekle evrildi. Günümüz tıbbında hastaların doğru tanı alması ve tedavileri için radyolojik görüntüleme yöntemleri neredeyse bir zorunluluk haline geldi. Radyolojik yöntemlerin doğru kullanılması, dünya standartlarındaki kalitede inceleme yapılması ve dolayısıyla hastaların doğru tedaviye ulaşması için çok kritik bir önemi olduğunu biliyoruz” diye konuştu.
Çevikol, günümüz tıbbında hastalıkların taranması, tanı ve izleminde uygun radyolojik yöntemlerin kullanılmasının zorunlu hale geldiğinin altını çizerek, bu tetkiklerin doğru olarak yorumlanması uygun tedavi seçiminin en önemli basamağını oluşturduğunu kaydetti. Türkiye’nin kendi olağan nüfus artışı dışında son yıllardaki dış göçlerle birlikte nüfusun daha çok artış gösterdiğini ifade eden Çevikol, “Bu da radyoloji alanında da ihtiyacı artırmış durumda ve radyoloji klinikleri artık eskisinden daha da yoğun şekilde çalışmaya devam ediyorlar. Sağlık sisteminde klinisyen meslektaşlarımızın poliklinik muayenelerine yeteri kadar zaman ayıramamaları nedeniyle radyolojik yöntemlerin bir kısmı fizik muayene yöntemi olarak kullanılmaya başlandı adeta. Bu da radyolojinin iş yükünü artıran bir durum olarak karşımıza çıktı. Radyolojik yöntemler hastalara doğru tanının konması ve tedavisi için kritik bir rol üstlenmektedir” diye konuştu.
Can Çevikol, radyolojik tetkik sayısının yüksek olması dışında dünya geneline bakıldığında nüfus başına düşen radyolog sayısının az olması nedeniyle tetkik kalitesini sağlamak ve sağlık hizmetini görüntüleme anlamında yüksek kalitede sunmak için daha fazla çaba sarf etmeleri gerektiğini bildiklerini belirtti.
"5 bin 200 üye radyoloğumuz var"
Türkiye’nin iyi yetişmiş nitelikli radyologlara ihtiyacı olduğunu vurgulayan Çevikol, “Nitelikli, donanımlı uzmanların yetişmesi için kademeli ve planlı olarak uzmanlık öğrenci sayısını artırılmasını bekliyoruz. Türkiye genelinde dernek üyemiz olan ve aktif çalışan 5 bin 200 civarında radyolog var. Bu yıl camiamıza katılan bin 400 civarında uzmanlık öğrencisi var. Bizim dernek olarak amacımız, bu öğrencilerin nitelikli ve donanımlı olarak sahaya çıkmasını sağlamaktır. Kongrelerle, sempozyumlarla, online kaynaklarla bu eğitimi sürdürmeye çalışıyoruz” diye konuştu.
Çevikol, yapay zekanın radyoloğun en iyi yardımcısı olduğunu ve hızla ilerlediğini belirtti.
"İş yükünde yaşlı popülasyonu arttı"
43. Radyoloji Kongresi Bilimsel Kurul Başkanı Prof. Dr. Can Zafer Karaman ise, 1 yıllık bir çalışmanın ardından kongreyi düzenlediklerini belirterek, “Bu toplantıda da pandemi olur mu endişesi vardı. Biz bu yönde pek çok hazırlıklarımızı yaptık ama pandeminin önemi artık halkımız arasında kayboldu. Bin 209 katılımcı ile kongremizi gerçekleştirdik. Bu seneki ana konumuz, ‘yaşlanma ve dejenerasyon’ oldu. İş yükümüzde yaşlı popülasyonun önemli bir yer tutmaya başladığını gördük. Dejenerasyon sadece yaşlanma ile ilgili değil aslında doğduğumuz andan itibaren dokularımızda başlıyor. Bu da bütün yaş gruplarını kapsayabiliyor” dedi.
"Transplantasyonda radyolojinin önemi"
Diğer bir önemli konu başlığının transplantasyon olduğuna değinen Karaman, “Günümüzde çok artan bir tıp dalı, radyolojinin burada çok önemli yeri var. Hastaların hazırlanmasından, takibine kadar radyolojik görüntülemelerden çok yararlanılıyor. Burada transplantasyon olan hastalar, sonrasında başka merkezlere başka sebeplerle başvurmuş oluyorlar, bizim içinde son derece önemli olduğunu düşündük. Radyoloji alanında en büyük gelişme yapay zeka üzerine bir panel düzenledik. İşin başındaki arkadaşlara ana programın dışında bir kurs sağladık. Toplam 11 tane kurs yaptık çok yüksek katılım ile çok ilgi gördü. Bireysel eğitime de önem vermeye çalıştık ve işin eksperleriyle eğitilmek isteyenleri yüz yüze getirmeye çalıştık, bunu da atölye çalışmalarımızda yaptık” ifadelerine yer verdi.
"Tıbbın gören gözü"
Türk Radyoloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. İhsan Şebnem Örgüç, tıbbın ‘gören gözü’ olarak tanımlanan radyolojinin temel görüntüleme aracı olan x-ışınları konvansiyonel röntgen filmlerinden bilgisayarlı tomografi, anjiografi ve mamografi gibi dijital teknolojileri, ultrason ve manyetik rezonans görüntüleme gibi iyonizan olmayan sistemleri, moleküler yöntemleri de kapsayacak şekilde çeşitlendiğini kaydetti. Görüntüleme yöntemlerinin ilk başta sadece tanı gibi algılanmakla birlikte tanı ve tedavinin yanı sıra hastalıklar bulgu vermeden önce ortaya konması amacıyla da sıklıkla kullanıldığını işaret eden Örgüç, “Radyologlar olarak pek çok tarama programında yer alıyoruz. Ama ülke bazında Sağlık Bakanlığının düzenlediği örneğin doğumsal kalça çıkığı displazilerin taranmasından ve yeni doğanlarda ultrasonun kullanımı; ikinci tarama programı da yine bakanlık bünyesinde yapılan meme kanseri taramaları. Bu iki tarama programında da ağırlıklı olarak radyologlar tarafından iş yükü olarak algılanıp yapılmakta. Günümüz tıbbında yeterli radyoloji hizmetinin alınması radyoloji uzmanlarının bilimsel bilgilere kolayca ulaşmalarıyla mümkün olabileceğini bildiğimiz için tüm uzmanlık öğrencilerimizin bu bilgiye eğitim kurumlarından, müfredata uygun bir şekilde ve radyoloji uzmanlarında mezuniyet sonrasında eğitim programlarında güncel olmasını sağlamaya çalışıyoruz” dedi.
"Artan öğrenci sayısı"
Üniversiteler ve eğitim araştırma hastanelerinde son dönemde plansız ve orantısız bir uzmanlık öğrencisi alımı olduğunu belirten Örgüç, “Bundan en büyük nasibi de radyoloji uzmanlık dalı aldı. İlk TUS sınavı sonrasında yaklaşık yüzde 550 gibi bir kontenjan artışı olmuştu. 2. TUS ile beraber ortalamada bir önceki yıla göre 4 kat artan bir uzmanlık öğrenci kadrosu ile karşı karşıya geldik. Öğrenci sayısı eğitimi olumsuz etkileyebilir diye büyük bir endişe taşıyoruz. Her geçen gün artan bir hizmet yükü altıda kalan meslektaşlarımız, bu eğitim hizmet dengesini kurmakta giderek zorlanıyor ve yıpranıyorlar” ifadelerini kullandı.
"Her birey uygun ve yeterli radyoloji hizmeti almalı"
Örgüç, radyoloji bölümlerinde sağlık sistemindeki dünyadaki en ucuz geri ödeme politikaları nedenleri ile ayakta durmakta zorlandıklarını söyledi. Örgüç, TÜRKRAD’ın toplumda her bireyin uygun ve yeterli radyolojik hizmeti zamanında alması radyoloji çalışanlarının sağlıklı koşullarda görev alması ve sürekli mesleki eğitim verilmesi, ücret dengesinin sağlanması, tıp disiplinleri arası iş paylaşımının, birlikteliğin yürütülmesi, özlük haklarının korunması ve gerektiğinde yasal destek sağlanması konusunda daima en iyiye ulaşmayı hedeflemekte olduğunu belirtti.
"Yapay zeka tehdit değil"
En büyük şikayetlerinin artan iş yükü olduğuna değinen Örgüç, “Bu iş yükünü biraz teknoloji ve yapay zekaya devredersek, hastalarımızla yüz yüze görüşme onların kaygılarını giderme ve insanca bu mesleği yapabilme açısından daha fazla zamana sahip olacağız. O nedenle yapay zekanın bir tehdit değil fırsat olacağına inanıyorum” dedi.
"Covid sonrası meme kanserlerinde kitleler daha büyük geldi"
Covid’in etkisinin yanında sonrasını da konuşmanın önemli olduğuna değinen Şebnem Örgüç, “Covid hayatımızda daha yavaş ve düşük etki ile süreğen bir hastalık haline dönüştü gibi geliyor. Meme kanseri ve taramalarda gördüğüm Covid öncesi döneme göre meme kanseri hastalarının kitleleri daha büyük, daha ileri evrede ve tedavi edilmesi daha zor bir aşamada. Bu da bizim için Covid’in sonrasında oluşturduğu olumsuz yönlerden biridir. Şikayetleri ertelemeyin, tarama ve kontrolleri ertelemeyin. Bu bahaneler sonrasında, sağlık sistemine daha büyük bir yük olarak geri dönüyor. Yürürken ayağını burkan hastaların bile bu durumu Covid aşısına bağladıkları söyleyenler var. Aşıya sonuna denk inanıyorum. Covid’in kendi etkilerinin aşının riskinden çok daha fazla olduğunu biliyorum. Özellikle meme hastalarında aşının ilk yapıldığı dönemlerde koltuk altında lenf bezleri bir miktar dolgunlaşıyor ve hafif ağrılı hale geliyor. Bu aşının bir işe yaradığını orada bu virüse karşı savaşacak antikorları ürettiğini ve çalıştığını gösteriyor. Bu bir hastalık değil, o çalışma döneminin doğal etkisi, bir iki ay içinde de lenf bezlerinin şişkinliğinin gerilediğini gördük. Bu tipte hasta başvuruları oldu. Aşının meme kanseri ile hiçbir bağlantısının olmadığını düşünüyorum” açıklamasında bulundu.