Türkiye Ürün İhtisas Borsası (TÜRİB) Genel Müdürü Ali Kırali, “Lisanslı depolara ne kadar ürün gelirse ne kadar ürün tutabilirsek ve bu ürünler ne kadar TÜRİB’de işlem görürse gıda güvenliğimiz ve sürdürülebilirliğimiz o kadar artacak” dedi.
Türkiye Ürün İhtisas Borsası (TÜRİB) Genel Müdürü Ali Kırali, Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD) Genel Merkezi’nde EMD Başkanı Turgay Türker ve dernek üyesi gazeteciler ile kahvaltıda bir araya geldi. Kırali, TÜRİB’in yapısına ve işlevine ilişkin yaptığı sunumun ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
EMD Başkanı Türker burada yaptığı konuşmada, tüm basın emekçilerinin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlayarak, “Emekçi arkadaşlarımızın haber peşinde koştuğu, özveride bulunduğu, öyle bir noktaya geliyor ki özel yaşamından aile hayatından, hobilerinden, yapmak istediği birçok şeyden vazgeçebiliyor haber peşinde koşmaktan dolayı. Dolayısıyla bu günümüzü daha güçlü, kalemimizi daha özgürce kullanacağımız günler diyerek 10 Ocak Gazeteciler Günü’nü kutluyorum” dedi.
TÜRİB Genel Müdürü Kırali burada yaptığı konuşmada, TÜRİB olarak özel sektörün işlettiği 163 deponun olduğunu belirterek, “250’ye yaklaşan şubesi ile TÜRİB, ürünlerin depolanması için hizmet veriyor. 8,9 milyon tona ulaştı lisanslı depoların büyüklüğü. Hububat rekoltesi ile ülkenin yıllık kıyasladığımızda 35-36 milyon tona tekabül ediyor. Bu yüzde 25’ten fazlasını ifade ediyor” dedi.
“Lisanslı depolara ne kadar ürün gelirse gıda güvenliğimiz ve sürdürülebilirliğimiz o kadar artacak”
Kırali, ürün ihtisas borsasının ve entegre olduğu lisanslı depolamanın önemine ilişkin şu ifadeleri kullandı:
“İklim krizi artık hayatımızda gerçeklik. 2021’de ülkemizde çok ciddi bir kuraklık yaşadık. 2020’de pandemi vardı. 2022’de dünyanın tahıl ambarında savaş çıktı. Birtakım olaylar nedeniyle bu ürün piyasasındaki zorlu şartlar var zannediyoruz ama aslında öyle değil. Arkada sürekli olarak biz bununla yaşıyoruz. Bundan sonra da iklim krizi maalesef devam edecek. Bu şartlar altında üretilen ürün altın değerinde. Demografik değişimler ülkemizdeki, çiftçi yaşının ciddi şekilde gittikçe yukarı gidiyor olması, ekilebilir alanların azalıyor olması ama bunları verimlilik artışı ile karşılıyoruz. Hala iç tüketimimize yetecek kadar ürün üretiliyor ülkemizde. Ancak günbegün daha da zorlaşıyor. Gerçekten bu ürünler de altın değerinde.
Bu ürünleri biz üç ayda hasat edip 12 ayda tüketiyoruz. Bu bitkinin doğasında olan bir şey. Arada kalan 9 ayda bunların depolanması gerekiyor. Bu stokçuluk değil. Bu ürünün doğasında olan bir şey. Biz bunları nerede saklayacağız sorusu ortaya çıkıyor. Depolanma anlamında spektruma baktığımız zaman son derece modern, firenin minimum olduğu, son teknoloji yatırımlar. Burada mı tutmak istiyoruz bu altın değerindeki ürünlerimizi yoksa spektrumun öbür ucunda toprağa kadar giden seçenekleri mi kullanacağız? Daha opak, lisanslı depolarda ne kadar ürün var, kimin elinde ne kadar var, kim alıyor kim satıyor? Biz bunu anbean izleyebiliyoruz. TÜRİB’in dışında işlem gören ürünler hakkında, kim alıyor, kim satıyor, nerede saklıyor, fire oranları nedir hiçbir fikrimiz yok. Bu yüzden lisanslı depolara ne kadar ürün gelirse ne kadar ürün tutabilirsek ve bu ürünler ne kadar TÜRİB’de işlem görürse gıda güvenliğimiz ve sürdürülebilirliğimiz o kadar artacak.
Bir başka önemi ise pandemi, savaş, iklim krizi gibi şartlarda ürünün değeri arttıkça manipülasyon riski de çok ciddi şekilde artıyor. Ürün, şeffaf, derin bir piyasada işlem gördüğü zaman biz finansal taraftan gelen yöneticiler olarak bu borsada finansal borsadaki manipülasyon ya da piyasa bozucu eylemlerle ilgili ciddi tecrübelerimizi taşıdık. Biz gözetim sistemimiz var. Sürekli olarak alım satımlar inceleniyor. Bir şey gördüğümüz zaman anında müdahale edebiliyoruz. Bu borsada mı işlem görmesini istiyoruz ürünlerin yoksa daha opak bir piyasada ticaret borsalarının da dışında el değiştirmesini mi istiyoruz? Bence cevap TÜRİB. Ne kadar çok işlem görürse ülkenin gıda arz güvenliği o kadar emin ellerde demektir.
Sonuncu önemi ise, çiftçinin finansmana erişimi ve finansal sürdürülebilirliği çok önemli. Maalesef çiftçiler, finansmana erişim en düşük sektör. Bunun basit bir nedeni var. Çünkü çiftçilerin bankaların sevdiği türde teminatı çok az. Bankalar hangi tür teminatı sever? Kolay likidite edilebilen, fiyatı belli teminatları. Çiftçide de bu yok. Çiftçide nakit teminat yok. Dolayısıyla çiftçinin ürünü nerede sakladığı çok önemli. Çiftçiler, lisanslı depolara ürünlerini getirdiği zaman elektronik ürün senetlerine bankalar çok rahat kredi verebiliyor. Elektronik ürün senetleri (ELÜS) borsamızda kolayca elde edilebilen varlıklar. Bankacılar, ELÜS’leri çok seviyor. Yüksek oranlarda düşük faizle kredi kullandırabiliyorlar. Bu çiftçilerimiz açısından devrim niteliğinde bir gelişme.”
“TMO olmasa bile manipülasyonu engelleyebiliyoruz”
Buğday fiyatlarının metalaştırılarak alım satım ürünü haline getirilmesinin ardından piyasanın manipüle edilmesine ilişkin bir önlemlerinin olup olmadığı hakkında soru yöneltilen Kırali, “Bizim piyasamızda da dışarıda da ‘merkez bankası’ olarak değerlendirmemizin bir sebebi var. TMO diye bir piyasa regülatörümüz (düzenleyici) var. TMO’nun bu piyasa için sonsuz maddi kaynağı var. Piyasada ürün piyasasını istediği yere sabitleme gibi bir lüksü var. İstediği zaman gelip müdahale edebiliyor. İçerde ürün alıp satabiliyor, fiyatı istediği yere getirebiliyor. İlk başta güvencemiz TMO gibi bir regülatör. İkincisi TMO olmasa bile manipülasyonu engelleyebiliyoruz. Bunun sistemleri var. Piyasayı izleyen algoritmalar var. Birileri gerçekten fiyat yükseltmek için piyasa bozucu eylemlerden birini yaptığı zaman biz piyasayı manuel olarak gözlemliyoruz. Bir alarm meydana geldiğinde doğrudan işlemleri daha detaylı şekilde inceleyerek piyasa bozucu eylem şüphesi görürsek, regülatörlerimize -Ticaret Bakanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu- aktarıyoruz. Burada bir cezai işlem gerektiriyorsa bu işi yapanlara gerekli yaptırımları uyguluyor. Nasıl BİST’te böyle denemeler oluyorsa bizde de olabilir. Bundan korkarak piyasayı kapatırsak bu sefer bu şeffaf piyasadan alım satım yerin altına giriyor. Şu mantık doğru değil: Birileri manipülasyon yapabilir piyasayı ortada kaldıralım” dedi.
“Hububat piyasasının 400’de 1’ine sahip bir grup burayı nasıl manipüle edebilir bilmiyorum”
Piyasada yatırım yapan kişilerin yüzde 95’inin gerçek kişi yüzde 5’inin tüzel kişi olduğu bilgisini veren Kırali, “Yabancı firmaların temsilcileri, sanayiciler, piyasamızın yüzde 5’ini oluşturuyor. Yatırımcılarımızın çoğunluğu gerçek kişi ve çiftçi. O gerçek kişilerin de hemen hemen hepsi çiftçi. Ürün ihtisas borsası herkese açık olduğu için ‘doktorlar, mühendisler geliyor alıyor, piyasa o yüzden yükseliyor’ gibi bir görüş var. Öyle değil. Elinizde rakamlar var. Lisanslı depolardaki ürünlerin sadece yüzde 1’ine sahip tüccar, sanayici veya çiftçi olmayan. Tamamen finansal amaçla buraya gelenler yüzde 1’ine sahip. Biz yüzde 25’iyiz bütün hububat piyasasının, onun yüzde 1’i de tüccarların. Bütün hububat piyasasının 400’de 1’ine sahip bir grup burayı nasıl manipüle edebilir bilmiyorum” diye konuştu.
“Usulsüzlüğe mahal vermiyoruz”
TÜRİB olarak usulsüz satışlara izin vermediklerini dile getiren Kırali, “Bize bir emir geldiğinde öncelikle açığa satış diye bir şey yok. Satış yapan kişinin elinde mal var mı, alım emri verenin de hesabında para var mı diye kontrol ediyoruz. Emir verildiği anda saniyeler içinde bunun kontrolü yapılıyor. Para olmayan alamıyor. Tahtaya yazılmıyor. Satım emri de aynı şekilde. O yüzden usulsüzlüğe mahal vermiyoruz” ifadelerine yer verdi.
Soru-cevap bölümünün ardından EMD Başkanı Türker, TÜRİB Genel Müdürü Kırali’ye, Ekonomi Siyaset ve Medya: Başkalaşımın Öyküsü kitabını hediye etti.