Genelde 40’lı yaşlarda organ rezerv ve fonksiyonlarında gerileme ile başlayan, 60’lı yaşlarda hızlanan yaşlılık için “Fizyolojik olarak nitelendirdiğimiz doğal bir süreçtir” diyen Prof. Dr. Sevgi Aras, bu sürecin daha başarılı olması adına gençlikte edinilen sağlıklı yaşam tarzına vurgu yaptı. Aras, “Genetik yapımıza müdahale mümkün değildir fakat küçük yaşlardan itibaren sağlıklı yaşam tarzı, yaşlanmanın daha başarılı olmasını ve doğal olarak bireye aktif bir süreç sağlayacaktır” dedi.
Yaşlanmayla birlikte vücutta meydana gelen değişimlerle ile ilgili Medipol Mega Üniversite Hastanesi Dahiliye ve Geriatri Uzmanı Prof. Dr. Sevgi Aras bilgilendirmelerde bulundu. Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımlaması ve tüm dünya genelinde yaşlılık için kabul edilen yaşın 65 olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sevgi Aras, “Aslında azalma ve yavaşlama gibi özelliklerle ifade edilen ‘yaşlılık süreci’ni bireyin kendisi belirler. Halk arasındaki ‘kişi kendini hangi yaşta hissediyorsa o yaştadır’ ifadesi çok doğrudur. Yaşlılık algısı kültürel değerlerden önemli ölçüde etkilenen bir faktördür. Yaşlı bireylerin kentsel ve kırsal iki farklı bölgede yaşamaları; eğitim durumu, gelir durumu ve sağlık güvenceleri gibi sosyoekonomik özellikler açısından farklılıklar oluşturmaktadır. İnsanlar biranda yaşlanmazlar. Yaşlılık genelde 40’lı yaşlarda organ rezerv ve fonksiyonlarında gerileme ile başlayan ve 60’lı yaşlarda hızlanan fizyolojik olarak nitelendirdiğimiz doğal bir süreçtir. Bu fizyolojik değişimler duyu organlarında, hareket ve motor becerilerinde, sinir sistemi ve kalp damar sisteminde görülür” diye konuştu.
Koku ve tattaki bozulma beslenmeyi etkiliyor
Yaşlılıkla birlikte duyu organlarında değişimlerin yaşandığını ve en çok da bu değişimin görmede medyana geldiğini aktaran Prof. Dr. Aras şöyle devam etti:
“Bu durum kitap okumak, televizyon seyretmek, iğneye iplik sokmak gibi faaliyetlerini gerçekleştirmelerine engel olmaktadır. Koku ve tat almadaki bozukluklar beslenmeyi de olumsuz etkilemektedir. İşitme kaybı ise sosyal ilişkileri en çok etkileyen değişimdir. Buna bağlı olarak iletişim aksamaktadır. Hareket ve motor becerilerindeki değişimlere örnek olarak hareketlerdeki yavaşlama, kemiklerin kırılganlaşması ve kireçlenmesi verilebilir. Kasların yıpranması ve kemiklerin kalsiyumunu kaybetmesi gibi değişimler sonucu yaşlı bireyin boyu kısalmakta, duruşu kamburlaşmakta ve fiziksel aktivitesi azalmaktadır. Sinir sistemindeki değişimler yaşlı bireyin refleksleri ve tepkileri yavaşlatmaktadır. Damar yapısındaki özellikle damar sertliği olarak ifade edilen durum yüksek tansiyon, kalp, böbrek ve beyin hastalıklarının bu yaş grubunda fazla görülmesine neden olur. Yine bağışıklık sistemindeki değişikler yaşlı bireylerde enfeksiyon hastalıkları ve kanserlere yatkınlığı artırmaktadır. Öğrenme hızı ve hafıza kapasitesi azalmaktadır. Bu durum günlük aktivitelerini olumsuz yönde etkilemektedir.”
Her yaşın ayrı bir özelliği var
Prof. Dr. Sevgi Aras, bu değişimlerin düzey ve hızlarının bireylerin genetik özelliklerine, yaşam tarzlarına ve yaşadığı çevrenin özelliklerine bağlı olarak farklılık gösterdiğine değinerek “Genetik yapımıza müdahale mümkün olmamakla birlikte daha küçük yaşlardan itibaren sağlıklı yaşam tarzı yaşlanmanın daha başarılı olmasını ve doğal olarak bireye aktif bir süreç sağlayacaktır. Yaşlanma sadece organ rezerv ve fonksiyonlarındaki gerileme ile giden fiziksel değişiklerden ibaret değildir. Yaşlanma kronolojik tanımlama ve biyolojik faktörlerin yanında psikolojik, sosyolojik faktörlerdeki genelde azalma ile giden değişikleri içine alan yaşam döngümüz içerisindeki kaçınılmaz bir süreçtir. Tecrübelerin, yaşanmışlıkların fazla olduğu ‘bilgelik’ olarak nitelendirebileceğimiz bu süreci yaşamak her insana nasip olmayabilir. Her yaşın ayrı bir özelliği ve kişi isterse ayrı bir güzelliği vardır. Bu mottolarla yaş almanın ve yaşlanmanın keyfini çıkarmak en temel amacımız olmalı” dedi.