Prof. Dr. Ahmet Dirican, 4 Şubat Dünya Kanser Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, genetik ve moleküler testlerin kanser tedavisindeki önemine dikkat çekti, "Kanserin bireyselleştirilmiş tedavisinde genomik profilleme testleri kullanılmaktadır. Bu testler öncelikle kanserli dokudan alınan biyopsilerde çalışılmaktadır. Moleküler testlerin kanser tedavisinde mutlak yer alması gerekmektedir" dedi.
Kanser, yol açtığı sağlık sorunlarının yanı sıra, hasta ve hasta yakınlarına verdiği maddi ve manevi zararlar nedeniyle önemli bir halk sağlığı problemi olmaya devam ediyor. Sağlık Bakanlığına ait resmi rakamlar değerlendirildiğinde, bir yıl içerisinde yaklaşık 96 bin 200 erkek ve 67 bin 200 kadının kanser teşhisi aldığı tahmin ediliyor.
İzmir Ekonomi Üniversitesi Medical Point Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniğinden Prof. Dr. Ahmet Dirican da, 4 Şubat Dünya Kanser Günü nedeniyle bir açıklama yaptı. Dirican, genetik ve moleküler testlerin kanser tedavisindeki önemine dikkat çekti.
Erkeklerde en sık akciğer, kadınlarda meme kanseri
Kanserin, dünya genelinde kardiyovasküler hastalıklardan sonra ikinci önde gelen ölüm nedeni olduğunu söyleyen Dirican, “Kanser dünya çapında bireyler, topluluklar ve sağlık sistemleri üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. 2018’de küresel kanser yükü tahmini 18,1 milyon vakaya ve 9,6 milyon insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde erkeklerde en sık görülen kanserler akciğer ve prostat kanseri iken kadınlarda en sık görülen kanser meme kanseridir. Hem erkeklerde hem de kadınlarda bağırsak (kolorektal) kanseri üçüncü en sık görülen kanser türüdür. Çocukluk çağı kanserlerinde ise lösemi en sık görülen kanser türüdür” dedi.
Dünya Kanser Gününün, kanser teşhisini ve tedavisini kolaylaştırmak ve kanser farkındalığını artırmak için 4 Şubat’ta kutlanan uluslararası bir gün olduğunu belirten Dirican, “Dünya Kanser Günü, 2008 yılında yazılan Dünya Kanser Beyannamesinin hedeflerini desteklemek amacıyla kutlanmaktadır. Dünya Kanser Gününün ilk amacı, kanserin neden olduğu rahatsızlıkları ve ölümleri önemli ölçüde azaltmaktır. Kanser başlıca; tütün kullanımı, fazla kilolu olma, meyve ve sebzeden fakir beslenme, yetersiz fiziksel aktivite, alkol tüketimi ve genetik geçiş gibi faktörlerden kaynaklanmaktadır. Oysa yine günümüz şartlarında kanserlerin yüzde 30-50’ye yakınının, risk faktörlerinden kaçınma ve mevcut kanıta dayalı önleme stratejilerinin uygulanması yoluyla önlenebilir durumda olduğu bilinmektedir; ayrıca, erken tanı konmuş ve uygun şekilde tedavi edilmişse birçok kanserin iyileşme ihtimalinde yüksek olduğu bilinen bir gerçektir” şeklinde konuştu.
Kişiye özel tedavi
Kanser tedavisindeki son gelişmeler hakkında da bilgiler veren Dirican, “Kanser genetik bir hastalık olduğundan dolayı kanserin tedavisinde kanserin genetik haritası çıkartılarak hareket etmekteyiz. Klasik kemoterapi tedavisinin ötesinde bu testlerin geliştirilmesi ile organa yönelik tedaviden ziyade kişiye özel tedaviler yapmaktayız. Klasik kemoterapiye göre başarı oranları çok daha yüksek olmaktadır. Kanserin bireyselleştirilmiş tedavisinde genomik profilleme testleri kullanılmaktadır. Bu testler öncelikle kanserli dokudan alınan biyopsilerde çalışılmaktadır. Eğer doku biyopsi yapılamıyorsa kandan tümörün DNA parçalarının ayrıştırılarak analiz edilmesiyle de yapılabilmektedir. Genetik kodumuz kişiye özelse kanserin tedavisi de kişiye özel olmalıdır. Bu nedenle moleküler testlerin kanser tedavisinde mutlak yer alması gerekmektedir” şeklinde konuştu.