Kamuoyunda "kadının beyanı esastır" şeklinde bilinen ilke, adil yargılamadaki çeşitli ihtiyaçları karşılamayı ve maddi gerçeğe ulaşmayı amaçlıyor. Ankara Barosu avukatlarından Umur Yıldırım, "Beyan belli şartları taşıması durumunda tek başına mahkumiyete yeterlidir" dedi.
Cinsel suçlarda söz konusu olan "kadının beyanı esastır" ilkesi, delil yetersizliği olan durumlarda kadın veya çocuğun beyanının esas alınarak kovuşturma aşamasına geçilmesi ve beyanın yargılama aşamasında da delil niteliği taşıyabilmesi anlamına geliyor. İlke etrafında dönen tartışmalar, kafa karışıklığını ve kavram karmaşasını da beraberinde getiriyor. Ankara Barosu avukatlarından Umur Yıldırım, bu ilke hakkındaki soruları cevapladı.
Bu ilke hangi durumlarda uygulanır?
Avukat Umur Yıldırım, “Türk Ceza Kanunu’nda cinsel suçlar 102, 103, 104 ve 105. maddede düzenlenmiştir. TCK 102. maddede cinsel saldırı (tecavüz), 103. maddede cinsel istismar, 104. maddede reşit olmayanla cinsel ilişki, 105. maddede ise cinsel taciz suçu hüküm altına alınmıştır. Cinsel suçlarda ispat, ceza muhakemesi hukukunun genel ispat ilkelerinden farklı olarak katılan yani mağdurun beyanına daha fazla değer atfetmiştir. Cinsel suçlar nitelikleri gereği ispatı zor ve iki kişi arasında geçen, birçok delilin olmadığı suç tiplerindendir. Genellikle mağdur ile sanık arasında herhangi bir tanık olmadan işlenen suçlardır. Bu nedenle Yargıtay uygulamasında cinsel suçlarda belli şartları taşıyan mağdur beyanı ispat açısından diğer delillere üstün tutulmaktadır. Halk arasında ’mağdurun beyanı esastır’, ’kadının beyanı esastır’ şeklinde ifade edilen ilkeler, cinsel suçlarda mahkeme tarafından yapılan delil değerlendirmesinde belli koşulları taşıyan mağdur beyanına itibar edilmesi gerektiğini ifade etmek üzere kullanılmaktadır” dedi.
Sözlerine devam eden Yıldırım, “Cinsel suçların ispatı açısından Ceza Muhakemesi Kanunu’nda üç türlü delil vardır. Bunlar; beyan, belge ve belirti delilidir. Beyan delili; katılan, sanık ve tanığın olaya ilişkin beyanıdır. Belge delili; mektup, mail veya WhatsApp mesajları olarak ifade edilebilir. Belirti delili ise; DNA ve kan örneği, olay yeri görüntüsü, dinleme kayıtları, HTS kayıtları gibi delillerdir. Cinsel suçlarda belge ve belirti delili genelde çok az bulunmaktadır. Bir de üzerinden belli bir süre geçince bu delillerin birçoğu yok olmaktadır. Bu nedenle ceza dosyasında maddi gerçeği bulmak için elimizde sadece beyan delili kalmaktadır. Yargıtay tarafından belirtilen koşulları taşıyan kadının beyanı tek başına maddi gerçeğin aydınlatılması için yeterli görülmektedir” şeklinde konuştu.
Cinsel suçların ispatının yargılama aşamasında taraflar arasında en önemli tartışma konularından biri olduğunu ifade eden Yıldırım, “Cinsel suçlar çoğu zaman sadece mağdur ile fail arasında geçmesi, olayın görgü tanıklarının olmayışı, kamera, video kaydı veya ses kaydı gibi teknik araçların bulunmayışı, yine belirti delillerinin çok hızlı kaybolmasından dolayı suçun sübut bulup bulmadığı, ceza mahkemelerinin en çok tartıştığı konulardan biridir. Ancak, Yargıtay yerleşik kararlarıyla suçun ispatı konusunda bazı kriterler getirmiştir. Yargıtay’a göre fail ve mağdur dışında başka delilin olmadığı cinsel suçlarda şu olgular tartışılarak suçun ispat edilip edilmediği belirlenmelidir. Yargıtay; mağdurun şikayetini makul sürede yapması, mağdurun sanığı tanıyıp tanımaması, sanık ile mağdur arasında herhangi bir husumetin olup olmadığı, mağdurun kendi şeref ve onurunu ilgilendiren bir konuda iftira atması için sebep bulunup bulunmadığı, mağdurun beyanının hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı ve mağdurun beyanının somut ve diğer deliller ile çelişmemesi durumunda kadının beyanını esas kabul etmektedir” dedi.
Kadının beyanı neden esastır?
Ceza avukatı Umur Yıldırım, “Türkiye’deki cinsel suç ve şiddet mağdurları, travmatik duruma sebebiyet veren failleri ifşa etmek için uygun bir toplumsal ve yargısal güvence ortamına sahip değillerdir. Bu nedenle yıllarca suçu yargıya taşıyamamaktadır. Kadının beyanı esastır ilkesi esasında adil yargılamadaki çeşitli ihtiyaçları karşılamayı ve maddi gerçeğe ulaşmayı amaçlıyor. Kadının veya mağdurun beyanı esastır, cinsel suçlarda ceza yargılamasında delil yetersizliği durumunda kadının ve çocuğun beyanının esas olduğunun kabul edilerek soruşturmanın başlatılması ve yürütülmesi, ifadenin delil olarak kabul edilmesine dair ilkedir. İlke bazı Yargıtay kararlarınca sabittir. Üstte belirttiğim üzere beyan, belli şartları taşıması durumunda tek başına mahkumiyete yeterlidir” ifadelerini kullandı.
Kadının beyanı esas alınmazsa ne olur?
Avukat Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cinsel suçlarda söz konusu olan ’kadının beyanı esastır’ ilkesi, delil yetersizliği olan dosyalarda kadın veya çocuğun beyanının esas alınarak soruşturma başlatılmasını, devamında kovuşturma aşamasına geçilmesi ve beyanın yargılama aşamasında da delil niteliği taşıyabilmesi anlamına geliyor. Şayet kadının beyanına itibar edilmezse birçok suç aydınlatılmayacak, dosyalar kapatılacaktır. Bu da suç oranlarının artmasına ve bir kaos ortamına neden olabilir. Kadının beyanı esastır ilkesi ve ceza hukuku arasında bir bağ vardır. Ceza hukuku devletin toplum üzerindeki en etkili ve en önemli denetim ve düzen aracıdır. Ceza hukukuyla birlikte toplumda belli bir nizam oluşturulmakta ve bu sayede bireyler devlet tarafından korunduklarını bilmektedir. Bu düzenin sağlıklı işlemesi için de suçlara karşı gerekli yaptırımların uygulanması ve devletin üzerine düşen koruma yükümlülüğünü yerine getirmesi gerekmektedir. Bu ilke Yargıtay’ın çok eski bir karardır ve der ki; ’Bir kadın ya da çocuk kendi şerefini ve namusunu da ortaya koyarak, kendisine cinsel istismarda veya saldırıda bulunulduğuna dair bir iddiada bulunmaz. İftira atmaz. O nedenle somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılır.”