Annenin bakım ve ilgisinin yetersiz olmasından dolayı çocuklarda ve bebeklerde “anne yoksunluğu”nun olabileceğini söyleyen Uzm. Klinik Psikolog Dilek Memnun, “Bu durum merkezi sinir sistemini etkileyebildiği gibi uzun vadede ise yalancı zekâ geriliğinin belirtilerini gösterilmesine sebep oluyor” dedi.
Ailesiyle birlikte olmasına rağmen, annenin bakım ve ilgisinin yetersiz olması, annenin çocuğu reddetmesi veya cezalandırıcı davranışı benimsemesi durumunda bebeklerde ve çocuklarda ‘anne yoksunluğu’ görülebiliyor. Anne yoksunluğunun, çocuğun vücut gelişimini olduğu kadar duygusal ve zihinsel gelişimini de etkileyebileceğini belirten Uzm. Klinik Psikolog Dilek Memnun, “Anne yoksunluğu merkezi sinir sistemini doğrudan etkiliyor. Hormonal, nörokimyasal, davranışsal, yapısal kalıcı değişikliklerinin oluşumuna neden oluyor” şeklinde konuştu.
“Yalancı zekâ geriliğine sebep oluyor”
Yoksunluğun, çocukta erken yaşlardan başlayarak, gerginlik, saldırganlık, doyumsuzluk hatta ileri dönemlerde sosyal hayatını etkileyebilecek davranış bozukluklarına sebep olabileceğini ifade eden Uzm. Klinik Psikolog Dilek Memnun, “Yoksunluk, uzun vadede çocukluk çağı depresyonuna, depresyon da beraberinde yalancı zekâ geriliğinin belirtilerini gösterilmesine sebep oluyor. Yaşanılan olay ve olgulara tepkisiz kalan, ciddi iletişimsizlik yaşayan çocuklar haline geliyorlar” diye konuştu.
“Bebekler ihtiyaçlarına yanıt veren kişiye bağlanır”
İlk yılın ikinci yarısında bebeklerin kendisinin ihtiyaçlarına yanıt veren kişiye bağlanmaya başladığını belirten Beykent Üniversitesi Hastanesi’nden Uzm. Klinik Psikolog Dilek Memnun Memnun, “Bağlanma, bebekle birincil bakım veren arasında gelişen ve bebekte güven duygusunu yerleştiren güçlü bir bağdır. Bağlanma tam olarak sıfır ile on iki ay arasında şekillenmektedir. Bu dönemin ardından çocuk yaşamında gerek birincil bakıcısıyla gerekse de diğer insanlarla geliştireceği karmaşık yapıdaki ilişkilere girecektir.
“Oyunla iletişim kurun”
Belirti gösteren çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiği ile ilgili de konuşan Memnun şu ifadeleri kullandı:
“Çocuğun yüksek yararının sağlanabilmesi adına çocuğa yapılacak her yaklaşım çocuğun gelişimsel düzeyine uygun olarak belirlenmelidir. Çocuğun ihtiyacının belirlenebilmesi adına yaş ve gelişim düzeyine bağlı kalınarak çocuklar ile korku ve kaygı durumlarının tanımlayabilmek adına açık uçlu sorular eşliğinde iletişime geçilmelidir. Çocuk ile iletişim kurmanın birincil yolu oyundur. Oyun çocuğun kendini ve duygularını özgürce yansıtabildiği özelleştirilmiş alanlardır. Oyun yoluyla çocuk ile iletişime geçen ebeveyn oyun süresince çocuğu yargılamadan sözünü kesmeden dinlemeye özen göstermelidir. Hayali oyunlar ve hikâyeler üzerinden çocuğa sorulmak istenen sorular sorulabilir. Çocuk ve aile arasındaki güvenli bağlanma yapısının oluşabilmesi adına aile çocuğa koşulsuz şartsız sevgi hissettirmelidir.”
Gün içerisinde çocukla kaliteli zaman dilimleri oluşturulması gerektiğine vurgu yapan Memnun, “Burada en önemli nokta ailenin çocuk ile bir alan içerisinde uzun süre vakit geçirmesinin birebir iletişim olmadığı takdirde doğru bir vakit geçirme yöntemi olmadığı unutulmamalıdır. Aileler, çocuklar uykuya geçmeden önce her gece 10-15 dk. minimum düzeyde gün içerisinde çocuklarının hislerini ve düşüncelerini tanımlamaya yönelik sorular sormalıdır” diye konuştu.
Çocuğunuz ile her gün yapılması gereken konuşmadaki sorularla ilgili örnekler de veren Uzm. Klinik Psikolog Dilek Memnun şöyle konuştu:
“Çocuğa, ‘Bugün günün nasıl geçti? Bugün seni en mutlu eden olay nedir? Bugün seni en üzen olay nedir? Bugün seni en çok etkileyen olay nedir? Yarın neler yapmak istersin? Bugün bir şeyi değiştirebilme şansın olsaydı neyi değiştirirdin?’ gibi sorular sorulabilir. Burada en önemli nokta verilecek cevaplara karşı, ‘seni anlıyorum’ niteliğinde bir tutum belirlemektir. Yargılamadan, eleştirmeden çocuğun kendini ifade edebileceği ortamı sunmaktır. Eğer çocuk ve aile arasında doğru iletişim kurulamıyor, çatışmalar, ağlama nöbetleri gibi belirtiler ortaya çıkıyorsa bir uzman desteği almalıdırlar.”