Depremden sonra hastaneler için eski yapılı hastanelerin aciliyetle incelenmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Barış Sevim, “Mevcut hastanelerin derinlemesine incelenmesi gerekiyor, bu incelemelerden sonra ya güçlendirecek ya da yıkılıp yenisinin yapılması gerekiyor. Hastane binalarının tarihi yapıları varsa daha fazla önem gösterilmesi gerekiyor. Eski haline getirilmesi için maliyeti de bir kenara bırakarak ne gerekiyorsa yapılmalıdır” dedi.
Kahramanmaraş merkezli depremlerin açtığı yaralar sarılmaya çalışırken, mevcut yapıların sarsıntılara dayanıklılığı tartışılıyor. Dayanıklılığın yanında İstanbul’da doğal afetlerde kritik öneme sahip olacak hastanelerin sağlamlığı gündeme geldi. Bu doğrultuda İstanbul’da Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Kağıthane Devlet Hastanesi için tahliye kararı alındı.
İlk günlerden beri bölgedeki yıkılan ve ağır hasarlı yapıları inceleyen Yıldız Teknik Üniversitesi Yapı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barış Sevim, depremin yapılar üzerindeki etkilerini ve neler yapılması gerektiğini anlattı.
“Hastaneler derinlemesine incelenmeli”
Deprem sonrasında hastanelerin büyük öneme sahip olduğunu belirten Sevim, bu yapıların kesinlikle ayakta kalması ve işlemesi gerektiğinin altını çizdi. Sevim, “Hastaneler bizim için çok önemli yapılar. İçindeki insanların çıkmadan işine devam etmesi gereken yerler. Hastanelerin hiçbir şekilde kullanım dışı kalmaması gerekiyor. Mevcut hastanelerin derinlemesine incelenmesi gerekiyor, bu incelemelerden sonra ya güçlendirecek ya da yıkılıp yenisinin yapılması gerekiyor. Hastane binalarının tarihi yapıları varsa daha fazla önem gösterilmesi gerekiyor. Eski haline getirilmesi için maliyeti de bir kenara bırakarak ne gerekiyorsa yapılmalıdır” şeklinde konuştu.
“Beton denilemeyecek parçalar tespit ettik”
Deprem bölgesinde yıkılan binalarda yaptıkları tespitlerde betonun tamamen ufalanmış olduğunu gördüklerini anlatan Prof. Dr. Sevim, “Buna beton diyemezsiniz. Beton adını kullanmamız yanlış. Beton o şekilde ufalanmaz. Betonun içerisinde olması gereken elemanlar bunlar; taşlar çakıllar gibi söylenebilir, belli ölçütlerin üzerinde çok fazla olarak kullanılmış. Aslında yapılarda beton özelliği bulunmayan malzemelerden birşeyler yapılmaya çalışıldığı anlaşılıyor. Betonun yanında demir çubukların iyi bir şekilde kenetlenmesi gerekirken, bu yapılarda nervürlü (tırnaklı) demirlerin kullanılmadığını, düz demir çubukların betondan rahatlıkla sıyrıldığını tespit ettik” dedi.
“Bir çoğunun yapısal projesi yok, işçilik kusurları çok fazla”
Bina yıkılsa bile yapı elemanlarının çok parçalanmaması gerektiğini belirten Prof. Dr. Sevim, “Yapı göçtüğü zaman bile yapı elemanlarından çok parçalanma olmaması gerekiyor. Yıkılan yapılardaki beton parçalarının toz haline geldiğini gördük. Bu tamamen kötü malzemeden kaynaklanıyor. İşçilik kusurları çok fazla malzeme kalitesi çok düşük belli ki; bir çoğunun yapısal projesi de yok, dolayısıyla iki büyük depremi göz önüne alırsak bu sonuç kaçınılmaz oldu” ifadelerini kullandı.
Yeni yapılar nasıl inşa edilmeli?
Deprem bölgesinde yeniden inşa çalışmalarında fay hattından mümkün olduğunca uzak ve sağlam olan zeminlere yapıların yapılmasının faydalı olacağına değinen Sevim, “Fay hattına yakın binalar çok fazla hasar aldı ve yıkıldı. Şimdi yeni yapıları bu hattan uzak konumda inşa edilmesi gerekir. Deprem bölgesinde tepelerde sağlam zeminde olan yapıların hasar almadığını veya yıkılmadığını gördük. Zayıf zemine de yapı yapılabilir ama bunun belli şartlara uyması gerekmektedir. Örneğin; zemin iyileştirme, temel sisteminin değiştirilip yüzeysel temel yerine kazıklı temeller yapılmalıdır. Bodrum katlar da yapılabilir. Bölgede binaların çoğunun bodrum katları yok. Bodrum katları olsa depremden bu kadar etkilenmeyeceklerdi. Dolayısıyla zemin özelliklerinin iyi olduğu yerler seçilmelidir” diye konuştu.
“Konutlarda aderansın iyi olması gerekir”
Konutlarda beton ile demir veya çelik çubukların kenetlenmesi olarak tanımlanan aderansın iyi derecede sağlanmış olması gerekliliğine dikkat çeken Sevim, “Konut türü yapılarda temel bazı şeylere dikkat etmemiz gerekir. Beton ve donatının aderansının iyi olması gerekir. Beton vasfına sahip olması gerekiyor. Beton kalitemizi, donatını düzenimizi, tasarım esaslarımızı iyileştirmemiz gerekiyor. Çok yüksek yapılardan ziyade 5-6 katlı yapılar insanlar için daha güvenli olur” dedi.
İstanbul’daki tehlike
Prof. Dr. Sevim, İstanbul’da eski binaların yapı analizlerini kolay geçemeyeceğini belirterek, “Eski yapıların durumu acil yapılar durumunda. Biran önce müdahale edilmeli. Güçlendirmek için bir çok yöntem var. Betonu çelikle sargılayarak mantolama yapılabilir. Bunlar kısa vadede değil, zaman alan yöntemler. Birkaç gündür lifli polimerlerle güçlendirme teknikleri konuşuluyor. Onlar da bir seçenektir. Yapının kolonlarına veya duvarlarına yapıştırılarak uygulanan yöntem. Tabii ki bu yöntemler sadece uzmanlık gerektiren işler. Uzmanlar dışında kimse yapamaz” ifadelerini kullandı.
“Sismik izolatör tek başına çözüm değil”
Yapı sağlamlaştırmada sismik izolatörlerin tek başına yeterli olmayacağına değinen Sevim, “Bir de sismik izolatörler dediğimiz yalıtım yüzeyleri, yalıtım malzemeleri var. Çok çürük binaya sismik izolatör yapılmaz. İzolatörle güçlendirmede üst yapının da gerekirse güçlendirilmesi gerekir. Bunlara karar verebilmek için belli analizler yapılmalı ki neyi nasıl güçlendireceğimizi bilelim. İzolatörlerin çapı var yüksekliği var, hangi çapta hangi yükseklikte izolatör yapılacağına karar vermek için bir modelleme yapmak lazım. Depremden gelen kuvveti üst yapıya aktarmadan sönümleme özelliğine sahip. Sağa sola kayarak hareket ediyor ve deprem bittikten sonra eski haline geliyor. Kritik öneme sahip yapılarda bu sistemler kullanılmaya başlandı. Konut türünde de kullanılmaması için bir sebep yok. Ek bir maliyet getirecektir ama depremden sonra çıkan maliyeti göz önüne alırsak küçük kalır” diye belirtti.