Bitlis’in saklı tarihine ışık tutan ve dünyanın gözbebeği olmaya aday Tatvan Antik Kenti, asırlardır gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor.
Tatvan ilçesinde bulunan ve uzun yıllar Urartu Krallığına ev sahipliği yaparak 3 bin yıllık geçmişe sahip olduğu söylenilen Tatvan Antik Kenti, toprak altında gömülü kalarak asırlardır gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor. Van Gölü kıyısında yer alan binlerce yıllık antik kent, 1986 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tescil edilerek birinci derecede arkeolojik sit alanı ilan edildi. Sit alanı ilan edilmesinin ardından korunamayan ve gün geçtikçe kaybolma riski ile karşı karşıya kalan antik kent, bilimsel kazılar ile toprak altından çıkarılıp turizme kazandırılması bekleniyor.
Tatvan Antik Kenti’ndeki bazı yapılarda arkeolojik buluntular, taşları oyulmuş yapılar, binalar, geometrik şekiller ve çok sayıda işleme bulunuyor. Çok az kişi tarafından bilinen Tatvan Antik Kenti, Bitlis’in gezi ve turizm rehberinde de yer almıyor. Defineciler tarafından da tahrip edilen ve uzun bir süredir bakımsız olan antik kentin hali ise şimdilerde yürek burkuyor.
Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Demirtaş, Tatvan Antik Kenti’nin Tatvan-Ahlat yolu üzerinde önemli bir mekan olduğunu söyleyerek, gün yüzüne çıkarılması gerektiğini söyledi. Bölgenin birinci derecede arkeolojik ve doğal sit alanı olduğuna dikkat çeken Demirtaş, “Şu anda ‘Çöplük’ olarak adlandırılıp plaj olarak kullanılıyor. Burada toprağın altında bir şehir var. 1986 yılında antik kent olarak tescillenmiş durumda. Birinci derecede arkeolojik ve doğal sit alanıdır. Yani normalde koruma altında olması gerekiyor. Ama diğer bütün tarihi alanlar gibi burası da yeterince korunmuyor. Hangi döneme ait olduğuyla ilgili kesin bir şey söylememiz zor. Ama muhtemelen Urartu dönemi olabilir. Urartu dönemi olması halinde takriben 3 bin yıllık bir şehir olmuş oluyor” dedi.
“Türkiye’deki sayılı antik kentlerden bir tanesi Tatvan’da”
İnsanlar Tatvan’da antik kent olup olmadığını dahi bilmediklerini belirten Demirtaş, “Bir ara bunun statüsünü değiştirdiler. Yani sit alanı olmaktan çıkardılar ve birinci derecede arkeolojik sit alanı özelliğini kaldırdılar. Biz imza kampanyası başlattık. Yeniden kurul toplandı. Bu alanın birinci derecede arkeolojik ve doğal sit alanı olduğunu bir kez daha tescil etti. Ama şimdi bütün bunlar yetmez. Yani bir alanın sit alanı olarak ilan edilmesi, maalesef onu korumasına yetmiyor. Belki de insanları bu alana kötülük yapmak için bile kışkırtıyor olabilir. Çünkü yetkililer burada gereken tedbirleri almıyorlar” diye konuştu.
“Türkiye’nin ve dünyanın gözbebeği olmaya adaydır”
Tatvan Antik Kenti’nin sadece Tatvan’ın ve Bitlis’in değil, Türkiye’nin geleceği olduğunu söyleyen Demirtaş, “Toprağın altında ve orada arkeolojik buluntular, taşları oyulmuş yapılar, binalar ve birçok geometrik şekiller var. Yani insan yapısı birçok unsur var orada. Tabii ki yeterince korunmadığı için hızla tahrip ediliyor. Şimdi bu tahribatın önüne geçmek için bizlerin yapabileceği şey bunu söylemektir. Yıllardır söylüyoruz. Düşünün yıllardır bu görsel medyada, yazılı basında defalarca çıktı. Belgesel çektik, yayınlandı. Yıllardır verdiğimiz mücadelenin sonucu maalesef bir bilimsel kazıya dönüşmedi. Şu anda bilimsel kazılarla oranın kazılması gerekiyor. Çok büyük bir projeyle. Ama şu ana kadar bu başarılı olmadı. Koruma altına alınmadığı için de hızla yok oluyor maalesef. Buna bir çare bulunması lazım. Türkiye’nin ve dünyanın gözbebeği olmaya adaydır. Daha önce defalarca söylediğim gibi yetkililere bir kez daha ricada bulunuyorum. Kendi görevinizi yapmadığınız için tarihi alanlar, ülkemizin geleceği ve memleketimizin geleceği yok oluyor. Orada oturuyor olmanızın bir karşılığı olması lazım. Siz hizmet için oradasınız. Lütfen bunu aksatmayın. Vebalini taşıyamazsınız. Cezasını ödeyemezsiniz” ifadelerini kullandı.
“Tanımadığımız için sevmiyoruz, sevemediğimiz için de koruyamıyoruz”
İnsanların Tatvan’daki antik kentin varlığını bilmediğini söyleyen Demirtaş, bilimsel kazılar ile turizme kazandırılacağını dile getirerek, “Öncelikle insanların orayı görmesi lazım. Şimdi biz burada toprağın altında bir şehirden bahsediyoruz. Bir antik kentten bahsediyoruz. Ama nedir işte? İnsanlar orada bir antik kent olabileceğine ihtimal vermiyorlar. Gidip yerinde inceleyenler görüyor. Oradaki yapıları görüyor. Toprağın altında ve gözle görülebilecek şekilde. Zaten bir bölümü yüzeydedir. Ama şimdi buradan anlattığımız zaman orayı görmüyorlar. Biz tarihçiler, arkeologlar, sanat tarihçileri belli oranda bu bilgiye vakıfız. Buranın gerçekten tescil edildiği şekilde bir antik kent olduğunu biz biliyoruz. Ama insanlar bilmiyor. Şimdi her zaman söylediğim bir sloganik bir şey var. Tanımıyoruz. Tanımadığınız için sevmiyoruz, sevemiyoruz, sevmediğimiz için de koruyamıyoruz. Yani önce tanımak, sonra sevmek, sonra korumak mümkün hale gelebilir. Onun için burayı iyi bir şekilde anlatmak lazım. Bizim anlatmalarımız demek ki korunmasına yetmiyor. Bunu biraz daha ileriye götürmek icap eder diye düşünüyorum, inşallah bir işe yarar” şeklinde konuştu.