Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı Ebubekir Gizligider, Avrasya Hukuk Kurultay’ında yaptığı konuşmada, “Hükümet olarak temel görevimiz, kendi sularımızda da uluslararası sularda da 85 milyon vatandaşımızın hakkını müdafaa etmektir. Mavi Vatan’da insanlığın ve ülkemiz vatandaşlarının ihtiyacı olan balıkçılık, lojistik ve enerji gibi her türlü kaynağı; sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda kullanmaya devam edeceğiz” dedi.
Türkiye’nin yanı sıra 42 ülkeden hukukçu ve akademisyenin katıldığı Karadağ’ın Budva kentinde gerçekleştirilen üçüncü Avrasya Hukuk Kurultayı’nın ilk gün oturumları sona erdi. Kurultayda konuşan Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı Ebubekir Gizligider, tahıl koridoru anlaşmasına değindi. Tarım ve orman alanında gerçekleştirilen faaliyetleri ulusaldan küresele taşımaya çalışan Tarım ve Orman Bakanlığı’nın diğer devletler ve uluslararası kuruluşlar ile işbirliğini sürdürdüğünü dile getiren Gizligider, “Sadece bu yıl 82 üst düzey uluslararası görüşme gerçekleştirdik, 10 ülke ile 13 anlaşma imzaladık” dedi.
“Bize göre gıda meselesi milli güvenlik meselesidir anlayışıyla gıda arz ve güvenliği konusunu önemsiyoruz. Dünya gıda arz ve güvenliği adına ülkemizin aldığı hayati önemi haiz inisiyatifle açılan Karadeniz Tahıl Koridoru sürecinden de sizlere bahsetmek istiyorum” ifadelerini kullanan Gizligider konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Rusya-Ukrayna savaşının, küresel gıda arzına olumsuz etkisi 22 Temmuz’da İstanbul’daki anlaşmayla çözüme kavuşmuştu. Sayın Cumhurbaşkanımız bütün dünyaya örnek olacak bir diplomasi trafiği yürütmüş ve Birleşmiş Milletler ile bu birlikte darboğaz aşılmıştı. Ancak 31 Ekim itibarıyla Tahıl Koridorundan 421 gemi geçebildi, 9,7 milyon ton tahıl taşınmış, bunun yüzde 60,6’sı Avrupa, yüzde 20,3’ü Asya, yüzde 13’ü Afrika, yüzde 5,3’ü Orta Doğu ülkelerine ulaştı. BM’nin en az gelişmiş ülkeler kategorisinde yer alan ülkelere giden tahılın oranı ise sadece yüzde 6,1’dir” dedi.
“Türkiye’nin sergilediği insani duruş uluslararası camiaya örnek olmalıdır”
Tahıl koridoru konusunda Türkiye’nin çabaları ile Rusya’nın yeniden anlaşmaya döndüğünü dile getiren Gizligider, “Türkiye yine bölgenin büyük devleti, adil devleti olarak hafta başı itibariyle bu anlaşmanın devam edeceğini, iki çatışan ülkenin ağzından yeniden dünyaya duyurdu. Endişelerin önüne geçilmiş oldu. Coğrafi Keşifler Dönemi olarak adlandırılan dönemden bu yana, deniz yolları kullanımının dünyada neden olduğu dönüşümün boyutu herkesin malumudur. Avrupalı denizcilerin, Baharat ve İpek Yolu’na alternatif aramak umuduyla çıktığı yol, bugün bile etkisi devam eden değişimlere sebep olmuştur. Bizler de Türkiye olarak sahip olduğumuz Mavi Vatanın bütün insanlık için taşıdığı önemin farkındayız. Muhtemel gıda kıtlığının engellenmesi ve emtianın nakli noktasında Türkiye’nin sergilediği insani duruş bütün uluslararası camiaya örnek olmalıdır” ifadelerini kullandı.
Dünyada ve Türkiye’de tarımın stratejik bir sektör olduğunu dile getiren Bakan Yardımcısı Gizligider, “Binlerce yıldır günümüze kadar şekil değiştirerek devam eden tarımsal üretim, bugün dünyada en önemli ticari sektörler olarak kendini göstermekte. Artık bütün dünya ülkeleri tarımsal üretime ve üretim kaynaklarına bir başka önem veriyor. Balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği faaliyetleri de bakanlığımızın faaliyet alanına giren önemli sektörlerden bir tanesidir” dedi.
“Mavi Vatan’da sürdürülebilirlik ilkemiz doğrultusunda hem su ürünleri yetiştiriciliğinde hem de avcılığında AB ülkeleri arasında en büyük balıkçılık sektörüne sahibiz” diyen Bakan Yardımcısı Gizligider, “Balıkçılarımız, trol gemileriyle Doğu Akdeniz’in uluslararası sularında 12 ay boyunca avcılık yapabilmekte. Bu zenginliği ve potansiyeli kullanmak Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan elde etmiş olduğu doğal bir haktır. Hükümet olarak temel görevimiz, kendi sularımızda da uluslararası sularda da 85 milyon vatandaşımızın hakkını müdafaa etmektir. Mavi Vatan’da insanlığın ve ülkemiz vatandaşlarının ihtiyacı olan balıkçılık, lojistik ve enerji gibi her türlü kaynağı; sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda kullanmaya devam edeceğiz. Bu kaynakları aziz milletimizin ve bütün insanlığın hizmetine sunmak bizim için bir bağımsızlık meselesidir. Bu kararlılığımızdan da asla vazgeçmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
"Artan dünya nüfusu ve sınırlı kaynaklar yenilenebilir enerji ve gıda kaynaklarının önemini daha da artırdı"
Adalet Bakan Yardımcısı Yakup Moğul ise, ekonomik ve teknolojik gelişmelerle birlikte yeni deniz kaynaklarının keşfedilmesi, deniz alanlarını işletme olanaklarının artması, taşımacılık faaliyetlerinin yaygınlaşmasının hem ulusal hem de uluslararası alanda yeni ve yazılı düzenlemeleri zorunlu hale getirdiğini dile getirerek, BM’ye üye ülkeler tarafından 2015’te kabul edilen Sürdürülebilir Kalkınma 2030 gündeminde belirlenen 17 hedeften birinin "Mavi Ekonomi" olduğunu aktardı.
Mavi Ekonomi hedefinin amacının okyanusları, denizleri ve deniz altı kaynaklarını sürdürülebilir kalkınma için korumak ve sürdürülebilir bir şekilde kullanmak olduğunu ifade eden Moğul, “Bu husus, uluslararası deniz hukukunun gelişimine katkı sağlayacağını öngördüğümüz bu kurultayın en önemli konularından da bir tanesidir. Bilindiği üzere ’Mavi gezegen’ olarak adlandırılan dünyamızın yüzeyinin yüzde 72’si deniz ve okyanuslardan oluşmaktadır. Böylesine değerli bir alanı temiz tutmak, sürdürülebilir bir şekilde kullanmak ve gelecek nesillere aktarmak, kıyısı olsun olmasın tüm ülkelerin, devletlerin görevi olmalıdır. Artan dünya nüfusu ve sınırlı kaynaklar yenilenebilir enerji ve gıda kaynaklarının önemini daha da artırmıştır. Bu sebeple denizlerin ve okyanusların temiz ve güvenli kullanımı tüm insanlık için kaçınılmaz bir hedef haline gelmiştir” dedi.
Adalet Bakan Yardımcısı Moğul, "Günümüzde Türkiye, Mavi Vatan’da özellikle de Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerini korumakta, bu alandaki ulusal ve uluslararası çalışmalara katkı sunmakta ve aynı zamanda dünyanın çeşitli denizlerinde üstlendiği uluslararası görevleri de başarıyla icra etmektedir. Bu anlamda ülkemiz Cumhurbaşkanımızın liderliğinde dünyada gıda krizinin etkilerinin azaltılması amacıyla deniz alanlarının kullanılması için yürüttüğü diplomasiyle tüm dünyaya örnek olmuştur. Böylelikle ülkemizin uluslararası arenada arabuluculuk faaliyetleri günümüzde bölge ve dünyada en önemli barış umudu olarak kabul edilmiştir” ifadelerini kullandı.
“Türkiye herhangi bir ülkenin de kendi münhasır alanına göz dikmesine asla müsaade etmeyecektir”
Moğul, "Ülkemiz ilan edilmiş veya edilmemiş tüm deniz yetki alanları üzerindeki hak ve menfaatlerini tıpkı her karış toprağında olduğu gibi uluslararası hukuk çerçevesinde korumaya kararlıdır. Türkiye başka bir ülkenin deniz yetki alanına müdahale etmediği gibi herhangi bir ülkenin de kendi münhasır alanına göz dikmesine de asla müsaade etmeyecektir. Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının illegal şekilde genişletilmesine yönelik çabaların sonuçsuz kalacağı aşikardır" dedi. Anlaşmazlıkların uluslararası hukuk temelinde ve hakkaniyete uygun biçimde diyalogla çözülmesinden yana olduklarını ifade eden Moğul, “Deniz yetki sınırlarının, anlaşmayla belirlenmesinin uluslararası hukukun en temel gerekliliklerin biridir. Ülkemiz, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmasa da sözleşmenin getirdiği düzenlemeleri yakından takip ediyor, uluslararası hukukta neden olduğu etkileri de dikkatle irdelemektedir” dedi.
Türkiye’nin denizlerde can kaybı yaşanmaması için düzensiz göçle etkin bir şekilde mücadele ettiğini belirten Moğul, özellikle Ege Denizi’nde düzensiz göçlerinin önüne geçilmesi amacıyla sahil güvenlik birimlerinin 7gün 24 saat esasıyla çalıştığını kaydetti.