Almanya’nın Mölln kentinde 23 Kasım 1992’de aşırı sağcılar tarafından kundaklanan evde hayatını kaybeden 2’si çocuk 3 Türk vatandaşı için katliamın 30. yıl dönümünde anma töreni düzenlendi. Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen, yaptığı konuşmada, “Yabancı düşmanlığı ve ayrımcılığın demokratik toplumlarda yeri yoktur" dedi.
Almanya’nın Schleswig Holstein eyaletine bağlı Mölln kentinde 23 Kasım 1992 tarihinde Neonaziler tarafından evlerinin kundaklanması sonucu yaşamını yitiren Bahide Arslan (51), Ayşe Yılmaz (14) ve Yeliz Arslan (10), katliamın 30. yıl dönümünün düzenlenen törenle anıldı. Törene Federal Meclis Başkanvekili Aydan Özoğuz, Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen, Kültürden Sorumlu Devlet Bakanı Claudia Roth, Mölln Belediye Başkanı Ingo Schaeper, Schleswig Holstein Eyaleti Sosyal İşler ve Uyum Bakanı Aminata Toure, Hamburg Başkonsolosu Derya Kara, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar (YTB) Başkan Yardımcısı Abdülhadi Turus, Schleswig Holstein Türk Toplumu Başkanı Dr. Cebel Küçükkaraca, DİTİB Nord Eyalet Birliği Başkanı Mehmet Gök, Arslan ve Yılmaz ailelerinin fertleri, Almanya’nın farklı kentlerinde ırkçı saldırılarda hayatlarını kaybedenlerin yakınları, ırkçılığa karşı olan vatandaşlar ile dernek başkan ve temsilcileri katıldı.
Camide ve kilisede dua edildi, evlerin önüne çiçek bırakıldı
İlk tören Mölln Fatih Sultan Camii’nde Kuran-ı Kerim okunarak başladı. Hamburg Din Hizmetleri Ataşesi Osman Dikeç hayatını kaybedenler için dua etti. Daha sonra camiden St. Nikolai Kilisesi’ne geçildi, burada da kilise pastörü hayatını kaybeden 3 kişi için dua etti. Kilisedeki tören ve konuşmaların ardından Neonazilerin Türklere ait ilk yaktığı binanın önüne geçildi, kısa konuşmalar yapılarak çiçekler bırakıldı. Daha sonra 3 Türk’e mezar olan evin olduğu alana geçilerek, buraya çiçekler ve çelenkler bırakıldı, saygı duruşunda bulunuldu.
“Hiç kimse Almanların bu cinayetleri işlediğini söylemiyor, söyleyemez”
Yangında annesini, kızını ve yeğenini kaybettiği evin önünde konuşan Faruk Arslan, “30 senedir Arslan ailesi hep kırıldı. Şimdiye kadar sokaklara yakılanların isimleri verilmedi, ama bir okulun bahçesine dikilecek 3 ağaca bu isimlerin verileceği sözünü aldık. Hakikatler gerçekleşmeden bu yolu bırakmayacağım. 30 yıl boyunca bizleri yalnız bırakmadınız, hepiniz Arslan ailesi oldunuz, hikayelerimizi dinlediniz, yanımızda oldunuz, bunun için teşekkür ediyorum. Bu gibi durumlarda dışardan destek olmazsa aile de pes eder. Sizlerin sayesinde mücadelemizi bugünlere getirdik. Sizler sadece bizim sesimiz değil, sevdiklerini ırkçılığa kurban veren diğer ailelerin de sesi olun, onlara da sahip çıkın” ifadelerini kullandı. “Hiç kimse Almanların bu cinayetleri işlediğini söylemiyor, söyleyemez” diyen Arslan, “Tüm Almanlara ya da Almanya’ya aşırı sağcı diyemem, bu bana uymaz. Ailemi yakan, kalbime acı salan iki aptaldı. Ama biz yılmadık, yılmayacağız. Bugün olduğu gibi her zaman burada olacağız ve mağdurlar olarak sesimizi duyurmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
“Nefret ve ırkçı şiddete karşı etkin mücadelede birlik olmalıyız”
Mölln Belediye Başkanı Ingo Schaeper ise Quellenhof Oteli’nde düzenlenen törende, “30 yıl önce Ratzeburger ve Mühlen sokaklarında yaşayan insanlarımıza yapılan hain kundaklamada öldürülenleri anıyoruz. Kundaklamayı yaralı olarak atlatanlar, bugün hala olayın fiziki ve manevi acısını yaşıyor. Olay gecesi yaşanan korkunç görüntüler bugün dahi birçok insanın hafızasına kazınmış durumda. Bu nedenle toplum olarak hoşgörüsüzlüğe, kışkırtma, nefret ve ırkçı şiddete karşı etkin mücadelede birlik olmalıyız” dedi.
“NSU’nun hiçbir engel olmadan cinayetler işlemesi, Türkiye kökenlileri hedef alması hiçbir şekilde araştırılmadı”
Federal Meclis Başkanvekili Aydan Özoğuz konuşmasında Mölln vahşetinin, ırkçı cinayetler dizisinin başlangıcı ve devlet makamlarının ihmaller zincirinin devamı olduğunun çok çabuk anlaşıldığını söyledi. Özoğuz, “Bir yıl sonra Solingen ve ardından Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütünün hiçbir engelle karşılaşmadan cinayetler işlemesi ve ilk planda Türkiye kökenlileri hedef alması hiçbir şekilde araştırılmadı, açıklığa kavuşturulmadı. Daha da korkuncu, bu tip cinayetlerin ancak Türkler arasında, Türkler tarafından işlenmiş olabileceğinden yola çıkılarak hareket edilmesiydi. Devlet makamları soruşturmaları kurbanlara yöneltti” şeklinde konuştu. Özoğuz, “Her türlü eşitlik beyanımız ne yazık ki toplumda herkes için gerçekleşmiş değil” diyerek bu durumun insanların topluma, devlete, güvenlik güçlerine karşı güven duymalarını kolaylaştırmadığına dikkat çekti.
“Yabancı düşmanlığı ve ayrımcılığın demokratik toplumlarda yeri yoktur”
Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen de Türklerin bu toplumun çok çeşitli zenginliğine 60 yılı aşkın bir süredir katkıda bulunduğunu belirterek, “Bu olayların acı bir şekilde gösterdiği gibi yabancı düşmanlığı ve İslam düşmanlığıyla mücadele, toplumu bekleyen en önemli görevlerden biridir” dedi. Türklerin ilk dönemlerde “gurbet” olarak adlandırdıkları Almanya’nın bugün yeni nesiller için yeni vatan olduğunu söyleyen Şen, “Ama vatandaşlarımıza yönelik insanlık dışı saldırılar hafızalarımızda acı izler bıraktı ve bu cinayetleri unutmak mümkün değil. Bu vahşetleri hafızalara kazımak, canlı tutmak, tekrarının yaşanmaması açısından önemli. Bu cinayetlerde katledilenlerin unutulmasına izin vermemekte ısrarcıyız” şeklinde konuştu. Şen, “Bugün dahi yurttaşlarımızın evlerinin, işyerlerinin ve camilerinin saldırıların hedefi olması, Almanya’da ırkçılıkla mücadelenin daha ileriye taşınması gerektiğini gösteriyor. Yabancı düşmanlığı ve ayrımcılığın demokratik toplumlarda yeri yoktur. Her türlü ırkçılık, ayrımcılık, İslam düşmanlığı ve antisemitizmle ısrarla mücadele edilmelidir. Federal hükümetin bu yöndeki çabalarını destekliyoruz, ama aynı zamanda daha etkili çalışmalar bekliyoruz” dedi.
“30 yıl önce kundaklamadan kurtulanların Almanya’ya güvenleri kalmadı”
Schleswig Holstein Eyaleti Sosyal İşler ve Uyum Bakanı Aminata Toure de konuşmasında katliamın gerçekleştirildiği 1992 yılında mülteci yurdunda doğduğunu belirterek, “30 yıl önce kundaklamadan kurtulanların Almanya’ya güvenleri kalmadı. Bu güveni yeniden oluşturmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Mölln saldırısı Alman göç tarihinin bir etkisidir. Bir daha yaşanmaması için elimizden geleni yapmalıyız” dedi.
“Bizim isteklerimiz mağdurların isteklerinin ön plana çıkması”
Mölln saldırısından ağır yaralı olarak kurtulan İbrahim Arslan ise, “Toplum bizi en azından dinlesin diye federal düzeyde diğer kurbanlarla birlikte anma süreci başlatmak istiyoruz. Bunun da ötesinde anma kültürünü nasıl değiştirebileceğimizi düşünmemiz gerekiyor. Anmaları mağdurlarla birlikte ve aynı göz hizasında yapacağız. Onları göz ardı ederek değil. Bir sözümü hatırlatmak istiyorum. Kurbanlar ve saldırıdan kurtulanlar figüran değil, yaşanan olayların canlı şahitleridir. Bizim isteklerimiz mağdurların isteklerinin ön plana çıkması, mağdurların direkt kendilerinin anlatması, hiçbir şekilde kurumların bunu kendi kişisel olayları değil, mağdurların olayı gibi ön plana sürülmesi, bizim her zaman istediğimiz istekler yani. Bundan sonraki taleplerimiz bizimle birlikte çalışmaları, bizim isteklerimiz üzerine anma törenleri düzenlemeleri ve anma törenlerinin düzenlenmesini bize vermeleri, kendilerinin yapmamaları. Mağdurların aileleri bu işi üstlensin, belediyeler, kurumlar bunları desteklesin” ifadelerini kullandı.
Mölln Katliamı
Almanya’nın Mölln kentinde 1992 yılında 22 Kasım’ı 23 Kasım’a bağlayan gece, 2 Neonazi, önce Ratzeburgerstr’da bulunan Türklere ait binayı, daha sonra Arslan ailesinin Mühlenstr 9 adresindeki evini molotof kokteyli atarak ateşe vermişti. Kundaklanan ev 51 yaşındaki babaanne Bahide Arslan ile torunları 10 yaşındaki Yeliz Arslan ve o sırada Türkiye’den gelen ve misafir olan 14 yaşındaki Ayşe Yılmaz’a mezar oldu. Polise telefon edip “Yaşasın Hitler, pis Türkleri yaktık” diye mesaj bırakan 2 Neonazi’den biri yaşı küçük olduğu için sadece 7.5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Diğeri ise önce müebbet hapis cezası alırken, 15 yılın sonunda serbest bırakıldı.
Babaannesi Bahide Arslan’ın ıslak battaniyelere sarıp masanın altına soktuğu İbrahim Arslan ise saldırıdan ağır yaralı olarak kurtuldu. Annesi Ayten Arslan tarafından ıslak battaniyeye sarılıp ta 7 metre yükseklikteki camdan atılan Emrah, 2 sene süren tedavisinden sonra hayatta kalmayı başardı.