Tarih: 26.09.2022 10:21

Sürü bağışıklığı için yüzde 95 aşılama şart. Ama “zorunlu aşı” şart mı

Facebook Twitter Linked-in

Sürü bağışıklığı kazanıldıktan sonra aşının zorunlu tutulmadığını hatırlatan ve süreci hukuki olarak değerlendiren Dr. Sermin Paksoy, “Gönüllü aşılama ile sürü bağışıklığına ulaşıldığı sürece zorunlu aşı şart değil” dedi.
Aşılama çalışmaları, Koronavirüs (COVID-19) pandemisinin, küresel çapta insan hayatını ve ülke ekonomilerini derinden etkilediği bir dönemde önem kazandı. Aşıların zorunlu olup olmaması ise ayrı bir tartışma konusu. Uzmanlar, özellikle aşı kampanyaları ile zorunluluk olmadan istenen aşılama oranlarına ulaşıldığı varsayımıyla aşının zorunlu tutulmasının ölçülü bir tedbir olmayacağı görüşünü dile getiriyor. Zorunlu aşı ve sağlık hukuku konusunda çalışmaları olan Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Sermin Paksoy, kızamık ve COVID-19 gibi çok bulaşıcı hastalıklarda sürü bağışıklığına ulaşılarak, hastalığın salgına dönüşmemesi için aşılamada yüzde 95 seviyesine erişilmesi gerektiğini söyledi. Türkiye’de COVID-19 aşısında bu orana ulaşılabilmesi için on iki yaşından küçük çocukların dahi aşılanması gerektiğini ifade eden Dr. Sermin Paksoy, ancak Sağlık Bakanlığı’nca bu yaş grubuna COVID-19 aşılarının henüz tavsiye edilmediğini söyledi. Dr. Sermin Paksoy, “Bu nedenle aşının bu yaş grubuna zorunlu olarak uygulanması kısa vadede mümkün değildir” dedi.
Dr. Sermin Paksoy, salgın hastalıklarla mücadelede bilinen en etkili yöntemlerden biri olan aşılamanın hukuki boyutunun göz ardı edilmemesi gerektiğini belirterek, “Aşılama hasta yükünü de hafiflettiği için bir kamuyu koruma yöntemidir. Örneğin çocukluk dönemi aşıları. Sağlık Bakanlığı, COVID- 19 aşılama kampanyası dışında, çocukluk dönemi aşı takvimi ile on üç hastalıkla mücadele için Türkiye’de yerleşik olan her çocuğu aşılamayı amaçlıyor. Fakat Anayasa Mahkemesi’nin 2015 tarihli Halime Sare Aysal kararında, bu aşıların açık bir kanuni temel olmadan zorunlu olarak uygulanamayacağı tespit edildi. Başta verem, kızamık olmak üzere on üç çocukluk dönemi aşısına ilişkin kanuni düzenleme olmaması nedeni ile bu aşılar zorunlu nitelikte değil” dedi.
“Gönüllü aşılama ile sürü bağışıklığına ulaşıldığı sürece zorunlu aşı şart değil”
Dr. Sermin Paksoy, sürü bağışıklığına gönüllü aşılama ile ulaşıldığı sürece bir aşının kanunen zorunlu tutulmasının ölçülü bir tedbir olmayacağı da aktararak, “Kızamık ve COVID-19 gibi çok bulaşıcı hastalıklarda sürü bağışıklığına ulaşılması için yüzde 95 seviyesine erişilmesi gerekiyor. Bu seviyeye erişildiğinde bulaşıcı hastalığın salgına dönüşmesi ihtimali ortadan kalkar. Sağlık Bakanlığı’nca açıklanan verilere göre çocukluk döneminde aşılama oranlarında son on yılda yüzde 95 seviyesine ulaşıldı. Yüzde 95 seviyesine sadece çocuklarda değil, tüm nüfus dikkate alınarak ulaşılması da bir o kadar önemlidir” şeklinde konuştu.
“Covid 19 aşısında sürü bağışıklığı için henüz erken”
Dr. Paksoy, “Bir aşı ancak kanuni bir düzenleme ile zorunlu tutulabilir ve kanuni düzenleme de tek başına müdahaleyi hukuka uygun hale getirmeyecektir. Özellikle aşı kampanyaları ile zorunluluk olmadan istenen aşılama oranlarına ulaşıldığı varsayımlarda aşının zorunlu tutulması ölçülü bir tedbir olmayacaktır. Ayrıca COVID-19 aşısını 12 Mart 2022’den itibaren yetişkin nüfusa zorunlu tutan Avusturya’ya zorunluluğun aşılama oranlarında önemli bir artışa neden olmadığı tespit edilmiş ve zorunlu aşı uygulamasından 23 Haziran’da vazgeçilmiştir” dedi.
“1930 tarihli Hıfzıssıhha Kanunu temel kanun”
Dr. Paksoy, Türkiye’de salgınlarda mücadele için çıkarılmış olan temel kanunun 1930 tarihli Umumi Hıfzıssıhha Kanunu olduğunu hatırlatarak açıklamalarına şunları ekledi:
“Bu Kanunda, kolera, veba, sarihümma, lekelihümma, çiçek ve ilan edilecek tehlikeli hastalıklara ilişkin salgınlar mevcut olduğunda kara sınırlarında gelen yolculara aşı ve serum uygulanabileceği belirtilmiştir (m. 54 ve m. 37). Benzer şekilde aynı Kanun, kolera ve veba gibi sınırlı olarak sayılan hastalıkların baş göstermesi halinde hastalara ve hastalığa maruz kalanlara aşı ve serum tatbik edilebileceğini düzenlemiştir (m. 72 ve m. 57).”
“Göçmenlerin durumu kritik, çoğu aşılamanın olmadığı riskli bölgelerden geliyor”
Göçmenlerin durumuna da değinen Dr. Paksoy, söz konusu oranlara ülkedeki kayıt dışı yaşayanların dahil edilmediğine ayrıca dikkati çekti. Türkiye’deki çok sayıdaki kayıt dışı göçmenin, Dünya Sağlık Örgütü’nün ve UNICEF’in açıklamasında da yer aldığı üzere Afganistan gibi çocukluk dönemi aşılamaların yaygın olarak yapılamadığı risk bölgelerinden geldiğini vurguladı.
“Gelecek salgınlara hazırlıklı olunmalı”
Dr. Paksoy son olarak da “Pandemi sürecinde salgının hızla ve birçok insan hayatına mal olacak şekilde yayılması karşısında ülkeler aynı hızda tedbir alamadılar. Hazırlıklı olmadıkları ortaya çıktı. 27 Nisan 2022’de Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF tarafından yapılan ortak açıklamada, 2021’e kıyasla 2022’nin aynı döneminde dünya çapında kızamık vakaları yüzde 79 arttı. Bu da hem kızamık hem de diğer bulaşıcı hastalıklara ilişkin muhtemel bir salgının ön işareti olabilir. Maymun çiçeği virüsünün yayılışına dair haberlerin de konunun güncelliğini koruduğunu gösteriyor” diyerek sözlerini sonlandırdı.



Orjinal Habere Git
— HABER SONU —